Japon edebiyatında şansımı denerken uzun zamandır okuma listemde olan ama hep ertelediğim Kazuo Ishiguro’nun romanına şans vereyim dedim. Her ne kadar İngiltere’de yaşamını sürdürmüş ve tarz olarak oldukça farklı bir kulvarda olsa da araya sıkıştırmaya karar verdim. İyi ki de vermişim çünkü hiç beklemediğim bir etkisi oldu üzerimde. Sonra hemen Beni Asla Bırakma kitap analizi yapmak için kolları sıvadım.
En özet ifadeyle Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go), insanların klonlanması halinde ortaya çıkabilecek sonuçları ve bu sonuçların doğurabileceği olasılıkları anlatıyor. Distopik bir bilim kurgu romanı diyebiliriz. Ama aynı zamanda güçlü arkadaşlık bağları ve kadere boyun eğme motifleri de yer alıyor. Çocukluklarından bu yana beraber olan üç yakın arkadaşın hikayesini anlatan roman, okuyucunun insan olmanın anlamını sorgulamasına neden oluyor.
Gelin, şimdi Beni Asla Bırakma roman konusu başta olmak üzere öne çıkan detaylara geçelim.
Beni Asla Bırakma Konusu

Beni Asla Bırakma, romanın baş kahramanı olan Kathy H.’nin ağzından aktarılıyor. 90’lı yılların bitmesine yakın bir dönemde, Kathy otuzlu yaşlarının başında ve uzun yıllardan beri bakıcılık yaptığını anlatarak hikayeye başlıyor. İşinde iyi olduğunu ve bu yüzden bazı ayrıcalıklara sahip olabildiği detayını veriyor. Daha sonra da romanda önemli yerleri olan Ruth ve Tommy’den söz edip onlarla arkadaşlıklarının başladığı Hailsham adlı yetimhanedeki anılarına dönüyor.
Hailsham aslında tam anlamıyla bir yetimhane değil. Hastalıkların son bulması ve insan ömrünün uzaması için yetişkin olduklarında organlarını bağışlayabilmeleri için klonlanan çocukların yaşadığı, eğitim aldığı bir okul. Dolayısıyla bu okulda her şey sistematik, kurallara bağlı ve son derece sağlıklı. Öyle ki alacakları besinden ilgilenecekleri spor ya da sanat dalına kadar her şey titizlikle düzenleniyor. Okulun bağışçılarından biri olan, Madam diye söz ettikleri bir kadın ise sık sık onları ziyaret ediyor ve yaptıkları resimleri galerisine götürüyor. Ama sadece en iyi olanları… İşte bu detay, romanın kilit noktalarından birini oluşturuyor.
Ancak günün birinde, yeni öğretmenlerinden biri olan Bayan Lucy, onlara tüm gerçeği anlatmaya karar veriyor. Hepsinin önemli bir amaç uğruna klonlandıklarını ve vakti geldiğinde organlarını bağışlamaları gerektiğini anlatıyor.
“Hayatlarınız sizin için önceden kararlaştırıldı. Yetişkin olacaksınız ve sizler yaşlanmadan, hatta orta yaşa bile gelmeden, hayati organlarınızı bağışlamaya başlayacaksınız. Her biriniz bu nedenle yaratıldınız.”
Bu noktada öğrenilen gerçek, yani çocukların kendilerine ait bir hayatlarının olmadığı ve günü gelince hayatlarının sona ereceği son derece vurucu. Ancak çocukların pek çoğu, bu gerçekle yüzleştiğinde doğal karşılıyor ve hayatlarına kaldıkları gibi devam etmekte zorlanmıyor. Her çocuk, okuldan ayrıldıktan sonra bağışçı olacağının farklında. Gelecek planları yapmaları engelleniyor ve sadece kendileri için belirlenen hayatı yaşayıp tükeniyorlar. Bir kısmı bakıcı olarak devam edebilse de sonunda aynı kaderi yaşamak zorunda. Peki, bu sondan kurtulmak mümkün mü? En azından birkaç sene erteleme şansları olamaz mı? İşte bu soruların sorulması ile hikayenin seyri değişmeye başlıyor.
Beni Asla Bırakma Ne Anlatıyor?
Roman, klon insanların nasıl bir hayatının olabileceğini, farklı karakterlere sahip insanlar üzerinden anlatıyor. Tadında hissettirdiği romantik bakış açısının etkisi ile karakterlerle empati kurabiliyorsunuz. Diğer yandan ütopik bir dünya düzenini uzaktan izleyebiliyor ve sonuçlarının etkisini yorumlayabiliyorsunuz. Ancak bu noktada romanın sonu, ütopya olarak hayal edilen bir dünyanın da kendi toplum düzenimizden ve bugünkü dünyadan çok da farklı olmadığını gösteriyor.
Var olan sistemimiz içinde hepimiz, tıpkı bu romandaki karakterler gibiyiz. Yaş aldıkça farklı haklarımız ya da özgürlüklerimizden feragat ediyoruz. Zamanımız alınıyor, enerjimiz bitiyor ve sonunda günümüzün büyük bir kısmını başkaları için ayırmış oluyoruz. Dolayısıyla toplumun düzeni içinde savrulan bizler de roman karakterleri gibi bağışçı oluyoruz.
Romandaki Sanat Motifi
Beni Asla Bırakma’da üzerinde durulması gereken önemli bir nokta var: Sanat. Çocukların eğitim süreci boyunca sanat alanın her zaman yaratıcı olmaları bekleniyor. Bu nedenle öğrencilerin mutlaka resim yapmaları ve en iyi olmak için çabalamaları isteniyor. En iyi olanların ve “Madam” tarafından beğenilenlerin galeriye götürüleceği söyleniyor. Bir resim galeriye seçilmesi ise çok büyük bir prestij. Romanın sonunda ise galerinin ne olduğunu ve yönetimin neden böyle bir şey yaptığını öğreniyoruz.
Öğrencilerin resimlerinin alınmasının altında yatan neden ise oldukça çarpıcı. Tommy, diğer çocuklardan farklı ve yaratıcılık noktasında yeterli değil. Bu nedenle eğitim hayatı boyunca geliştirmek için hiçbir çaba sarf etmemesinin sorun olacağına inanıyor. Teorisine göre Madam, onların ruhlarını anlamak için resimlerini alıyor. Öğretmenlerinin “Sanatınız, sizin iç dünyanızı gösterecektir.” söyleminin de teorisini kanıtladığını düşünüyor. Eğer onun ve Kathy’nin ruhunu anlayabilirlerse, ikisinin birbirlerine ne kadar aşık olduğunu görebilirler. Böylece birkaç sene daha erteleme alabilir, bağış sürelerini uzatmalarını isteyebilirler. Oysa durum, hiç de sandıkları gibi değil.
Öğretmenler, resimleri ruhlarını tanımak ve onları anlamak için istemiyorlar. İstemelerinin tek bir sebebi var: Ruhlarının olup olmadığını görmek.
Beni Asla Bırakma Filmi Var mı?

Kitabı mutlaka ama mutlaka okumanızı öneriyorum. Ancak okumak için zamanı olmayanlar için oldukça başarılı bir film uyarlaması olduğunu da söyleyebilirim. Roman, 2010 yılında Mark Romanek tarafından sinemaya uyarlanmış. Muhteşem Gatsby’den hatırlayacağınız Carey Mulligan Kathy’i, İnanılmaz Örümcek Adam Andrew Garfield Tommy’i ve Aşk ve Gurur’la yıldızı parlayan Keira Knightley Ruth’u canlandırıyor. Hem oyunculuk hem de akış son derece başarılı. Romanın özü de bozulmadan aktarılmış.
Hem kitapta hem de filmde yer verilen Never Let Me Go şarkısını dinlemek isterseniz de buyrun efendim: Judy Bridgewater – Never Let Me Go
Beni Asla Bırakma Kitap Özeti
Merak edenler için şimdi kitabın kısa bir özetine geldi sıra. Ama eğer okuma listenizde varsa, öncelikle okumanızı öneririm. Bu yüzden henüz okumamış olanlar bu bölümü hızlıca geçebilir.
Hikayeyi Kathy’nin anlattığından söz etmiştim. İlk olarak bakıcı olduğundan söz ediyor ve sonrasında Hailsham’da öğrenci olduğu günlere geri dönüyor. Diğer ana karakterler Ruth ve Tommy ile nasıl arkadaşlıklarının kurulduğundan söz ediyor. Tommy, fazla öfkeli ve yeteneksiz bir çocuktur. Bu nedenle kolayca arkadaş edinemez ve herkes onunla dalga geçer. Kathy, onun tek arkadaşıdır. Ruth ise önce Tommy ile dalga geçerken sonraları onunla sevgili olacaktır.
Hailsham, diğer yatılı okullardan farklıdır. Her şeyden önce buradaki çocukların nereden geldiği ve nasıl bir eğitim aldıkları bilinmez. Hiçkimse ailesinden söz etmez ve okul sınırları dışına çıkamaz. Dış dünya ile bağlantıları tamamen kesilmiştir. Dışarıdan gelen tek konukları Madam diye seslendikleri bir kadın ve ara sıra satış yapılması için erzak getiren kamyonlardır. Madam ziyaretlerinde öğrencilerle iletişim kurmaz, hatta onlardan olabildiğince uzak durur. Ruth’a göre onlardan korkmaktadır. Diğer yandan Madam, her ziyaretinde çocukların yaptığı resimleri inceler ve beğendiklerini galerisine götürmek üzere alır.
Günün birinde yeni bir öğretmenleri olur. Bayan Lucy, kısa bir süre çocuklarla vakit geçirdikten sonra onlara gerçeği anlatmaya karar verir. Ne için dünyaya geldiklerini ve amaçlarının ne olduğunu tam olarak bilmeyen çocuklar, aslında birer klon olduklarını öğrenirler. Yetişkin olduklarında organlarını teker teker bağışlamaları gerekmektedir. Yani, sonunda hepsi ölecektir. Hiçbirinin hayallerini yaşama, bir işte çalışma, aşık olma, çocuk sahibi olma hatta yaşlanma şansı bile yoktur.
Gerçekleri öğrenmelerine rağmen çocuklar, hayatlarına tepkisiz bir şekilde devam eder ve rutinlerine döner. Okuldan ayrılma zamanları geldiğinde ise Kulübe adını verdikleri farklı bir kuruma yönlendirilirler. Burada kendileri gibi klon olan ama farklı yerlerden gelmiş insanlarla tanışacaklardır. Dış dünyayla ilk kez karşılaşmışlar ve özgürlüğü deneyimlemişlerdir. Ancak yine de sınırlarının dışına çıkmazlar, çıkmayı hayal bile etmezler. Kulübe’de geçirdikleri sürede Ruth ve Tommy iyice yakınlaşır. Bunun sonucunda Kathy, ani bir karar verir ve bakıcı olmak için işlemleri başlatır.
Bakıcılık işinde oldukça başarılı olan Kathy, bazı ayrıcalıklara sahip olur ve ona bakacağı bağışçıyı seçme şansı verirler. Bunun sonucunda ilk bağışını yapmış olan Ruth’un bakıcısı olur ve yeniden yolları kesişir. İkisi birlikte Tommy’i ziyaret ederler ve Ruth, bu buluşma sonucunda ikisiyle yüzleşir. Yıllardır ikisinin arasına girdiğini, aslında birbirlerine uygun olanların onlar olduğunu söyler. Kathy ve Tommy, çocukluklarından beri birbirlerine aşıktır ancak Ruth yüzünden hiçbir zaman bunu itiraf edememişlerdir.
Ruth, itirafından bir süre sonra tükenir. Tommy ise üçüncü bağışını yapmıştır ve oldukça zayıftır. Bunun üzerine Kathy ile birlikte Madam’ı ziyaret etmeye karar verirler. Birbirlerine olan aşklarını kanıtlarlarsa uzatma alabileceklerine inanıyorlardır. Ancak aldıkları cevap istedikleri gibi değildir. Hiçbir şekilde şansları olmadığını anlarlar ve geri dönerler. Kısa bir süre sonra Tommy de hayatını kaybeder ve Kathy, sıranın kendisine geleceği günü bekler.
Beni Asla Bırakma Karakterleri
Beni Asla Bırakma, karakterler açısından son derece zengin bir roman. Üstelik her biri de oldukça detaylı ve derinlikli. Ama önce çıkan üç ana karakter üzerinden akan bir hikaye var. Kathy H., Ruth ve Tommy.
Romanın anlatıcısı olan Kathy, naif ve uyumlu bir karaktere sahip. Sinirlendiği ya da duygularını yoğun yaşadığı anlar çok nadir. Tommy’e çocukluğundan beri çok değer veriyor. Diğer yakın arkadaşı Ruth ile hiç benzemeseler de ona her zaman destek oluyor.
Ruth ise Kathy’e göre daha vahşi ve biraz da bencil. Kathy ve Tommy’i kıskandığı için aralarına giriyor. Bir ofiste çalışma hayali kuruyor ama gerçeklerin de farkında. Bu nedenle çoğu zaman hırçın ve düşüncesiz hareket ediyor.
Tommy, öğrenme zorluğu yaşayan bir çocuk. Okuldaki diğer çocuklardan çok farklı ve bu yüzden arkadaş edinmekte zorlanıyor. Çok çabuk sinirleniyor. Arkadaşları da onu sinirlendirmek için sürekli onunla dalga geçiyor. İçine kapanık ve sessiz biri. Sadece Kathy ile iyi anlaşabiliyor.
Kazuo Ishiguro Kimdir?

Kazuo Ishiguro, Japonya’nın Nagazaki kentinde, 1954 yılında doğmuş. Ama henüz çocukken ailesi İngiltere’ye taşınmış ve bu ülkede büyümüş. İngilizce ve felsefe alanlarında eğitimini tamamladıktan sonra sosyal hizmetler görevlisi olarak çalışmış. Ancak aldığı yazarlık eğitimi sonucunda yapmak istediği işin bu olmadığına karar vermiş. Akıl hocası olarak gördüğü Angela Carter’ın da desteği ile 1981 yılında ilk hikayelerini yayımlamış ve Ishiguro, o günden bu yana yazarlık yapıyor. 2017 yılında ise başarılı yazar, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.